Cem Gölbaşı neden vuruldu? Ezber bozan bir soru, rahatsız eden bir gerçek
Samimi olayım: Bu ülkenin “tribün gerçeğini” konuşmadan, “Cem Gölbaşı neden vuruldu?” sorusuna yaklaşamayız. Popüler açıklamalar kolay, ama bizi bir yere götürmüyor. Ben tartışmayı açıyorum: Tribün kültürünün etrafında örülen güç ilişkileri, görünmez ekonomi ve kurumsal sessizlik birleşince; şiddet kaçınılmaz bir dil hâline geliyor. Peki biz hâlâ “fail kim?”in dedikodusunda mı oyalanacağız, yoksa yapısal nedenlere bakmaya cesaret edecek miyiz?
Olayın çıplak özeti: Tarih, yer, sonuç
28 Ağustos 2023’te, İstanbul Bağcılar’da, Genç Fenerbahçeliler (GFB) lideri Cem Gölbaşı’nın içinde olduğu konvoy uzun namlulu silahlarla tarandı. Gölbaşı hafif yaralandı; yanındaki iki kişi ağır yaralandı. Polis soruşturma başlattı. Bu kadar çıplak, bu kadar sarsıcı. :contentReference[oaicite:0]{index=0}
Arka planı görmeden “neden”e varamayız
Cem Gölbaşı’nın adı, yıllardır hem tribün dünyasıyla hem de kamuoyuna mal olan tartışmalarla anılıyor. 2024’te sosyal medyada yayılan bir “peruk” videosu nedeniyle gözaltı, ardından tutuklama ve akabinde tahliye süreci yaşandı; dosyada birden fazla suçlama için 20–44 yıl arası hapis talebi gündeme geldi. Bunlar mahkemenin konusu; karar yargınındır. Ancak şu gerçek ortada: Şöhret, taraftar gücü ve sosyal medya çağında itibar savaşları, kişisel husumetleri ve gruplaşmaları büyütüyor. Bu iklim, saldırganlık için “bahane” üretmeye çok elverişli. :contentReference[oaicite:1]{index=1}
Tribün ekonomisi, görünmeyen kurallar ve şiddetin dili
Tribün, salt tezahürat değildir; biletlendirmeden organizasyona, sponsorluk gölgelerinden “grup itibarına” kadar kendine has bir mikro-dünyadır. Bu dünyada güç, sadece sesin yüksekliğiyle değil, erişim ve koordinasyonla ölçülür. Tam da burada “ekonomik çıkar—itibar—sadakat” üçgeni doğar. Çizgiler bulanıklaştığında; kişisel kavgalar “gruplar arası mesaj”a, küçük sürtüşmeler “gözdağı ritüeline” dönüşebilir. Yanlış anlamayın: Kimseye suç isnat etmiyorum; olgunun yapısal niteliğini tartışıyorum. Şiddet, bireylerin kötülüğünden ibaret değil; kimi zaman bizzat sistemin dili.
“Cem Gölbaşı neden vuruldu?” sorusuna kritik çerçeve
Bu soruya tek bir cümlelik cevap yok. Resmî makamların kamuoyuna sunduğu net bir “motive” açıklaması da bulunmuyor; ortada, soruşturma süreçlerine yansıyan bir saldırı olgusu var. Peki şunu tartışalım: Bu tür saldırılar hangi koşullarda mümkün hâle geliyor?
1) Kişisel husumet mi, sembolik mesaj mı?
Tribün figürleri, taraflarını keskinleştiren bir simgeye dönüşür. Bir kişiye sıkılan mermi, bazen bir “mesaj”ın taşıyıcısıdır. Bu, aktörlerin “kim” olduğundan bağımsız bir dinamik: Sembolü hedef almak, daha geniş bir çevreye konuşur. Sorun şu: Biz “kim yaptı?”ya kilitlenirken, “neden böyle mesajlar işe yarıyor?”u ıska geçiyoruz.
2) Çıkar çatışmaları ve görünmez ekonomi
Organizasyon, erişim ve kaynak… Bu üçü çakıştığında, birilerinin menfaati başka birilerinin kırmızı çizgisine değebilir. Şeffaf olmayan düzeneklerde, anlaşmazlıkların barışçıl çözümü zayıflar; “güç gösterisi” cazip hâle gelir. İşte tam burada kurumsal şeffaflık ve bağımsız denetim devreye girmeliydi—girmedi.
3) Dijital linç—fiziksel rövanş sarmalı
Sosyal medyada itibar erozyonu, hızla fiziksel dünyada rövanş arayışına dönüşebiliyor. “Peruk videosu” dosyası, içerik üretiminin gerçek hayat sonuçlarını göstermesi açısından ibretlikti; saldırının doğrudan nedeni değildir, ama iklimi anlatır. Dijitalde büyüyen çatlak, sokakta kırılmaya daha meyilli olur. :contentReference[oaicite:2]{index=2}
4) Kurumsal sessizlik ve cezasızlık algısı
Spor kurumları, kulüpler, yerel yönetimler ve emniyet; şiddeti sadece “olay” olarak ele aldığında, önleyici kapasite zayıflar. Disiplin süreçleri geciktiğinde, “yaparım, bir şey olmaz” psikolojisi kök salar. Bu, tekil bir dosyanın değil, bütün bir ekosistemin arızasıdır.
Cesur sorular olmadan ilerleme yok
— Tribünlerdeki güç ağının, kamu yararıyla çeliştiği anları kim, nasıl denetliyor?
— Bilet, deplasman, organizasyon zincirinde tam şeffaflık sağlanamaz mı?
— Kulüpler, taraftar gruplarıyla ilişkilerini “etik protokol”e bağlayıp ihlallerde otomatik yaptırım uygulamayı taahhüt edebilir mi?
— Medya, reyting uğruna şiddet romantizasyonunu bırakıp, yapısal nedenleri ısrarla irdeleyebilir mi?
Gerçek değişim için yol haritası
Bir: Tribün—kulüp ilişkileri şeffaf sözleşmelerle tanımlanmalı; organizasyon ve bilet süreçleri dijital izlenebilirliğe kavuşmalı. İki: Emniyet ve adli kurumlar, spor kaynaklı şiddeti “hafif” kategoriye iten refleksleri terk edip, önleyici istihbarat—arabuluculuk mekanizmalarını güçlendirmeli. Üç: Medya ve kulüpler, şiddeti “hikâyeleştirip” romantize etmek yerine, şeffaflık talebini merkeze almalı. Dört: Taraftar eğitim programları (hak temelli tribün kültürü, nefret söylemiyle mücadele, kriz arabuluculuğu) kulüp lisans kriterlerine dâhil edilmeli.
Son söz: Fail peşinde koşarken nedeni kaçırmayalım
Evet, 28 Ağustos 2023’te Bağcılar’da kurşun sıkıldı; iki kişi ağır yaralandı ve bu bir suçtur. Ama biz hâlâ sadece “kim yaptı?”yı kovalarsak; yarın bir başka sokakta, bir başka isim için aynı satırları okuruz. “Cem Gölbaşı neden vuruldu?” sorusu, bir kişiyle sınırlı değil; tribün-siyaset-ekonomi üçgeninin karanlık noktalarına tutulmuş projektördür. Soruyu kapatmayalım. Tam tersine büyütelim: Bu ekosistemde şiddeti mümkün kılan her halka kırılmadan, hiçbirimiz güvende değiliz. :contentReference[oaicite:3]{index=3}
Tartışmayı başlatıyorum:
Bugün bir kulüp, bir grup, bir medya organı çıkıp “bizim payımıza düşen sorumluluk budur” diyebilecek mi? Yoksa yine alıştığımız senaryo mı oynanacak: birkaç gözaltı, birkaç başlık, sonra sessizlik? Seçim bizim.
::contentReference[oaicite:4]{index=4}